Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

DUNE Serisi

Bilim kurgu denildiğinde her okurun mutlaka listesinde bulunan ve mutlaka o listelerde ilk beş veya on içerisinde olan hatta kimileri için ilk sırada olan bir seridir Dune serisi. Bende serinin ilk kitabı olan Dune’nun ikinci kısmını anlatacak olan Dune: Part 2 filmi hazır vizyona girmişken kitabı okumak isteyenler için serinin ne anlattığını, seriden ne beklenmesi gerektiğini ve serinin neden bilim kurgunun en iyi eserlerinden biri sayıldığını dilim döndüğünce anlatarak, filmden önce kitabı okumaya yöneltip filmden alınacak hazzı daha da arttırabilmek adına seri üzerine bir iki kelam etmek istedim.

Bu hazzın artma durumunu Dune’nun ilk filmine kitabı okumayan bir arkadaşımla gittiğimde şahsen deneyimledim aslında. Dune: Part 1 kitaptan bağımsız anlatımı, görselliği ve müzikleriyle çok kaliteli bir film olmasına rağmen kitabı okumayan arkadaşım benim kadar etkilenmedi filmden. Benim tüylerimi diken diken eden bir sahne arkadaşım için etkileyiciden öteye geçemedi. Çünkü ben; yaşanan olayın öncesini, yaratacağı kelebek etkisini ve olayın sonuçlarını bildiğimden sahne kısacık bile olsa heyecanlanmadan duramıyordum. Velhasıl herhangi bir filmin kitabından daha etkileyici olamayacağını düşünen “FÖK (Filmden Önce Kitaplar)“ birliğinin bir üyesi olarak; kitabı okumamış ama ilk filmi beğenip ikinci filme heyecan duyan biriyseniz ilk kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Zaten ilk kitabı bitirdiğinizde tıpkı Dune çöllerinde susuz kalıp suyu bulduğunda da kana kana içen biri gibi Dune evrenini tüketmek isteyeceksiniz. Konuyu biraz filme kaydırdıysak da gelin odağımıza geri dönüp seri hakkında konuşmaya başlayalım.

Dune Kitap Serisi


Seri ile ilgili detaylıca konuşmadan önce gelin en sıradan bilgilere hızlıca bir göz atalım ve şunlardan bir kurtulalım. Dune serisinin Frank Herbert tarafından yazılan 6 kitabı bulunuyor ve bu kitaplar serinin ana omurgasını oluşturuyor. Maalesef seriyi tamamlamaya yazarımızın ömrü yetmiyor ve serinin son iki kitabını Frank Herbert’ın notlarını kullanarak Kevin J. Anderson ve oğlu Brian Herbert tamamlıyor. Ayrıca son iki kitabın Türkçe çevirisi de bulunmuyor. Fakat burada şunu belirtmekte fayda var; Frank Herbert’ın yazdığı ilk dört kitapta her kitap kendi içerisinde hikayesini başlatıp bitiriyor. Yani bu kitapları okuduğumuzda aklımızda hiç bir soru işareti kalmıyor, hikaye tamamlanıyor. Bir sonraki kitap önceki kitabın kaldığı yerden başlayıp başka hikaye anlatıyor. Hikayelerin sonlarının olmasını önemseyen bir okursanız, ki ben öyleyim, 4. kitaptan sonrasını yani Dune Sapkınları’nı okumanızı tavsiye etmem. Tabi kendinizi durdurabilirseniz, dediğim gibi bir noktadan sonra seriyi kana kana içmek istiyor insan. Bu kitaplar dışında Dune serisinin geçmişini anlatan Hanedan serisi ve ondan da öncesini anlatan (Butleryan Cihadı başta olmak üzere) Brian Herbert ve Kevin J. Anderson tarafından yazılmış bir çok kitap bulunuyor.

Genel bilgilendirme hizmetimizi tamamladığımıza göre kitapların içeriğine geçebiliriz sanırım. Baştan söyleyeyim okuyacaklarınız Frank Herbert’ın yazdığı seri üzerine olacak çünkü diğer kitaplar Dune evrenine doyamayanların kitapları. Biz daha açılıştayız.


Seriyi en kaba tabirle özetlersek; galaktik imparatorluk taht oyunları diyebiliriz. Bu oyunlardaki en büyük silah da serinin adını aldığı Dune gezegeni. Gezegenin önemi ise; tüm Dune evreninin temel yapı taşı olan ve sadece Dune gezegeni üzerinde bulunan, kullanıldığında zihnin sınırlarını kaldıran “Baharat” isimli madde üzerine kurulmuş olmasında yatıyor. Baharat ticaretini elinde tutan hanedan tüm galaksideki en büyük güç olacağından gezegen üzerinden sürekli bir güç savaşı yaşanıyor. Peki galaktik bir imparatorlukta “zihin açıcı” bir madde nasıl tüm galaksinin en önemli odağı olabiliyor? Yapay zekalar, sentetikler veya tüm galaksiye yayılmış insanlık buna bir alternatif bulamıyor mu? Yazar Frank Herbert okurun kafasında otomatik oluşan bu sorulara çok akıllıca ve aslında çok da basit olan yapay zeka – insanlık savaşı ile cevap veriyor. Butleryan Cihadı olarak geçen ve bin yıllar önce gerçekleşen bu savaş Dune evrenini o kadar derinden etkiliyor ki, insanlık galip gelip galaktik imparatorluk kurulduğunda bir daha “düşünen makine” üretilmeyeceğine dair önlemler alınıyor.

Böylelikle Dune kitabının geçtiği zamana gelindiğinde insanlık bilgisayarlardan, yapay zekadan, kontrol sistemlerinden kısacası mekanik olmayan her şeyden mahrum kalıyor. Yaşadığımız gerçek hayatta en basit hesaplar bile bilgisayar ile yapılıyorken “Dune evreninde bilgisayar olmadan nasıl gezegenler arası yolculuk gibi karmaşık denklemlere sahip hesaplamalar yapılabiliyor?” sorusunun da cevabı; işte Dune gezegenindeki Baharat. (Detayını kitaplara bırakalım.) Bu sorunun ve bilgisayar olmamasının yarattığı bir çok sorunun tek cevabının Baharat olmaması gibi Butleryan Cihadı da bütün galaktik tarihteki tek büyük olay değil. Ayrıca bunlar yalnızca arka plan. Böylesi detaylı arka plan aslında oyun oynayanların çok yabancı olduğu bir şey de değil. FromSoftware’in yaptığı oyunlara bakacak olursak, ince ince her ayrıntısı düşünülmüş ve dünyası üzerine serpiştirilmiş “Lore” dediğimiz bu arka planı görebiliriz. Tıpkı FromSoftware oyunlarında olduğu gibi Dune serisinde de biz sadece arka plandaki tarihin devamındaki olaylara şahit oluyoruz. (Bu arada oyunların arka planını bir göle benzetirsek Dune bilinen en büyük su gezegeni olan GJ-1214b isimli gezegen olacaktır.) Fakat Dune bu tarihi anlatırken FromSoftware’in yaptığı gibi arka planını önümüze açık açık sermekten kaçınmıyor. Frank Herbert yaşanan tüm olayları tek tek anlatmasa da genel tarihi; her bölümün başına koyduğu ansiklopediden bir pasajla, iki karakterin konuşmasında geçen bir küfürle, bir dua esnasında veya bir batıl inançla eserinin içerisine zekice yediriyor.


Bilim kurgu üst başlığının altında tüm bu ince ince düşünülüp oluşturulmuş arka plan tarihinin içereceği alt konularda karar veremeyen yazar Frank Herbert, çareyi kaliteli bir üniversitenin hangi konularda eğitim verdiğini öğrenip “neden burada öğretilen tüm konular üzerine yazmıyorum ki?” demekte buluyor. Dolayısıyla tüm seri; felsefe, din, din felsefesi, ekoloji, sosyoloji, ekonomi, mühendislik, toplum mühendisliği, siyaset, psikoloji, cinsiyet kavramları, biyoloji, genetik konularını ve muhtemelen benim kaçırdığım/anlamadığım fakat daha derin okumalarda insanların üzerine konuştuğu bir çok konuyu içeriyor. Bu kadar ağır ve fazla konuyu da içermesiyle Dune serisi diğer kurgu eserlere göre, doğal olarak, okunması biraz daha zor bir hal alıyor. Fakat bu bir akademik makale okuyoruz demek de değil. Frank Herbert, Dune evreninin tarihini eserinin içerisine nasıl doğal şekilde yedirdiyse aynı şekilde tüm bu konuları da yediriyor ve okuma zevkini katmanlaştırıyor. Aynı zamanda kurgu bir eserde olmasını beklediğimiz her şey (aksiyon sekanslarının olduğu büyük savaşlar veya karakterlerin duygu değişimlerinin anlatıldığı bölümler vb) seri içerisinde bulunuyor ve gayet akıcı bir şekilde aktarılıyor.


Serinin ana hikayesine hiç girmemiş, galaktik tarih arka planına sadece Butleryan Cihadı üzerinden değinmiş ve kitabın içerdiği konulardan da sadece başlık olarak bahsetmiş olmamıza rağmen uzun bir yazı oldu. Fakat toplum mühendisliği yapan cadılardan, imparatorluk- hanedanlar- uzay loncası siyasetinden, imkansız şartlarda yaşayan ölümcül Fremenlerden, yenilemez imparatorluk ordusundan, sadece yavaş hızdaki hareketi geçiren Holtzman kalkanlarından, bilgisayar insan Mentatlardan, irade kırıcı Ses’ten, tanrı kraldan ve devasa kum solucanlarından bahsedemedik bile. Neyse, artık bunlar da okuyacak olanlara sürpriz olarak kalsın.

Kitaplar hakkındaki diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın. Herkese iyi okumalar dilerim. Bilimle ve bilim kurgu ile kalın.

Bir Yorum Yaz